Sosyoloji dersimizdeki empati ödevimi sizlerle paylaşmak istiyorum, kendimi Suriyeli bir kardeşimizin yerine koyarak hayatındaki bir ana ortaklık etmeye çalıştım:
Ben,
Suriyeli Muhammed. 21 yaşındayım. Bundan 8 yıl önce daha 13 yaşımdayken
ülkemizde iç savaş çıktı. O zamana kadar savaş nedir bilmezdim. Gökyüzünde
giden uçaklar sadece yolcu taşırlar diye bilirdim. Oysaki yanılmışım. Uçaklar
sadece yolcu taşımaz, bomba da taşırlarmış. Hep hayalimdi pilot olmak…
Özgürlüğe kanat çırpan kuşlar gibi gökyüzünde süzülmek… Tüm bu hayallerim işte
o gün suya düştü. Size o günü anlatmak istiyorum…
Sabah
uyanmıştım, annem kahvaltı hazırlamış ve ailecek sofraya geçecektik. Babam
televizyon izliyordu. Sofraya geçtiğimizde babamın gözleri hala
televizyondaydı. Gözlerini ayırmadan izliyordu sabah haberlerini. O günlerde
annem ve babamda anlam veremediğim bir tedirginlik vardı. Benim ve kardeşlerimin
yanında belli etmemeye çalışsalar da fark edebiliyordum iyi şeyler olmadığını.
Annem ve babamı o halde görmek beni de huzursuz ediyordu. Bu huzursuzlukla
kahvaltıya başladık. Annem bir yandan televizyona bakıyor, diğer yandan da
kardeşlerime bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. Tam o esnada büyük bir patlama
oldu. Bizim sokakta olmuştu. Evimizin bütün camları kırılmış, içeri toz duman
olmuştu bir anda. O anda ödüm kopacaktı sanki. İlk anda patlamanın etkisiyle
şok geçirir gibi olduk. Kulaklarımızda bir çınlama sesi var, kafamız yerinde
değil gibiydi. Anlık şokun ardından kulaklarımızdaki çınlama sesinin de
azalmasıyla kardeşlerimin ağlama seslerini duymaya başladım. Toz duman
içerisinde annem ve babama sarıldık. Hepimiz çok korkmuştuk ve kalplerimiz
yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Babam bizi sakinleştirmeye çalışıyor ama
tir tir titriyordu. O da çok korkmuştu. Babama ne olduğunu sorduğumda ‘Bomba
attılar oğlum’ dedi. ‘Nasıl attılar baba?’ diye sorunca ‘Uçakla attılar yavrum,
günlerdir uçaklar bomba atıyorlar’ dedi. Demek bundan dolayı kaç gündür
tedirgindi. İşte o gün pilot olmaktan nefret ettim. Aslında suya düşen sadece
pilot olma hayalim değildi, geleceğe yönelik her türlü güzel hayallerim de suya
düşmüştü aslında. Ama bunu anlamam hayli zaman aldı.
O günden
sonra sürekli bombalar düşmeye devam etti. Bazen uzaklara bazen ise
yakınlarımızda bir yere düşerdi. Silah sesleri bitmek bilmiyor, gece korkudan
uyuyamıyorduk. Günler böyle geçip giderken bir gün geldi ki, hayatımın en
berbat günüydü. O masum insanları hedef alan uçaklar bu defa bizim evi hedef
almışlardı. Sıradaki kurban bizdik... Öğle vakitleriydi. Annem bahçemizde
çamaşırları asıyordu, ben de iki küçük kardeşimle oyun oynuyordum. İçeride
babam ve 1 yaşındaki kardeşim vardı. Tam o esnada yine o korkunç uçak sesleri
gelmeye başladı. Yine bombalamaya gelmişlerdi. Bebekleri, anneleri, babaları
öldüreceklerdi tekrar. Umutları yıkmaya gelmişlerdi yine. O atılan bombalardan
biri tam bizim evimize düştü. Evimiz yerle bir olmuştu. Biz annem ve kardeşlerim
de metrelerce savrulmuştuk. Başımı kaldırdığımda evimizin bulunduğu yerde moloz
yığını olduğunu gördüm. Babamı ve kardeşimi düşünmek istemiyordum. Çünkü
ihtimallerden en iyi olanında bile ölüyorlardı. Karmakarışık duygularla enkaza
doğru koştum. Betonların arasından babamın sesini boğuk boğuk duyuyordum.
Bağırıyordu, ama can çekişiyor gibi bağırışlardı... Küçük ellerimle büyük
taşları kaldırmaya çalışıyor babama ulaşmak istiyordum. En sonunda bir boşluk
buldum ve babamı gördüm. Yüzü kanlar içerisindeydi. Beni gördü, baktı.
Kırmızılar içinde gözleri bembeyazdı ve çok korkunçtu. Bana 'Annen ve
kardeşlerin sana emanet' diyebildi sadece. Birkaç saniye sonra gözleri kapandı
ve bir daha dönmemek üzere ayrıldı bizden...
Yıkıldım o
an. Babam gözümün önünde ölmüştü. Daha sonra yardıma gelenler oldu. Onlar
molozları kaldırıp babamı ve kardeşlerimi çıkardılar. O halleri hiç aklımdan
çıkmıyor. Zira kardeşim paramparça olmuş, babamın da iç organları dışarı
çıkmıştı...
Bu olaya
şahit olduktan sonra aylarca psikolojim berbattı. Her gece kabuslar görüyor,
babamın son sözlerini sayıklayarak uyanıyordum gözyaşları eşliğinde... Çoğu
geceler gözüme uyku girmiyor, uyuyamadığım için de ayrı ağlıyordum. Bazı
zamanlar oluyordu ki, birkaç dakikada birkaç yıl yaşlandığımı hissediyordum.
Bundan sonra babam yoktu. Başımı okşamayacak, benimle sohbet etmeyecek,
nasihatler vermeyecekti... Oysaki ne kadar da çok istiyordum onunla birlikte
büyümeyi. Hayallerimi gerçekleştirdiğimi o da görmeliydi. Büyük bir insan
olacaktım. Söz vermiştim ona. Ama artık gösteremeyecektim...
İşte böyle…
O günlerden sonra hayatım hiç eskisi gibi olmadı. Aradan birkaç ay geçtikten
sonra Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldık. Türkiye’de de nice zorluklara maruz
kaldık. Hiçbir şey yaşamamış olsak bile kendimizi yük olarak hissetmemiz
yeterliydi ama sadece bununla kalmadı işte…
Hayatımdan
sadece bir an’ı sizlerle paylaştım, varın hepsini siz düşünün…
Yorumlar
Yorum Gönder