Babacığım!



En son ne zaman babanıza "Seni seviyorum  babacığım" dediniz? Şuan kimileri "Olur mu öyle şey, babaya öyle söylenir mi" demiştir. Kimileri de bu cümleleri babasına karşı kurabilme cesaretini kendinde göremiyor, utanıyor...

Çok acı bir durum değil mi, evladın babasına onu sevdiğini söyleyememesi? Bugün yapamadığımız şeylerden dolayı yarınlarda pişman olacağımız bu dünyada neden ileride 'keşke' yerine 'iyiki' diyeceğimiz amelleri bugünden işlemeyelim ki? Neden hep nimetlerin kıymeti elden gittikten sonra anlaşılsın ki? Neden?..

Baba, bir insana verilen çok önemli fakat bir o kadar da önemi fark edilmeyen bir nimettir. Baba, bir ailenin olmazsa olmazlarındandır. Bir ailede babalık yapan yoksa o ev yıkılır. Ne de güzel demiş atalar, "Baba evin direğidir" diye. Nasıl ki direk ayakta durdukça çadır da ayakta duruyorsa, aynı şekilde bir evde babalık yapan birileri varsa o ev ayakta durur. 'Babalık yapan' diyorum. Çünkü bazı evlerde baba yoktur. O evlerde birileri babalık görevini üstlenmiştir. Ya anne bu görevi üstlenir, ya abi veyahut abla. Mutlaka biri üstlenmiştir ama hiçbir zaman babanın yerini tutamaz...

Her evlat, arkasını dayadığında kendini güvende hissedeceği bir babaya ihtiyaç duyar. Baba, kimi zaman evladının ihtiyaçlarını karşılamak için çok sıkıntı çeker fakat evladına hissettirmeden halleder. Yeri gelir evladına zarar gelmemesi için zarar görmeye katlanır...

Tüm bunları yapar yapmasına ama pek fark edilmez. Kıymeti bilinmez babaların. Evlat, ekseriyetle kendisine uzak hisseder babasını. Ta ki ölüm gelip babasını alana kadar. İşte evlat o zaman fark etmeye başlar. Hayatın kendisine yüklediği yükün ağırlığını hisseder. Babası hayattayken yükünü taşıyordur, o gidince tek başına taşımaya başlar o yükü...

Günler geçer, "keşke burda olsaydı" demeye başlar. Hatta öyle zamanlar olur ki; geceleri gözyaşlarıyla uyanır, sessiz çığlıklar atar iç aleminde, uykuları kaçar... Hayaller kurmaya başlar, "o hayatta olsaydı şunları yapardım" diye. Yaşlar akar, hayaller kurulur da; babası geri gelmez evladın... Yapmak isteyip de yapmadığı şeylere yakınsa da bir daha o fırsatı bulamayacaktır.

Siz siz olun, babanızın kıymetini bilin. Belki bu cümle size çok sıradan geliyor olabilir fakat söyleyen için öyle değil. Ben babamı 13 yaşımdayken kaybettim. Henüz hayattaki vazifemi tam manasıyla anlamadığım zamanlarda. Daha ondan öğreneceğim, tecrübelerinden istifade edeceğim çok şey vardı. Fakat tam istifade edemeden gitti...

Şimdi bu söyleyeceğimi yapın lütfen. Bir an babanızın vefat ettiğini düşünün. Ama mümkünse gerçekçi olsun. Ciddi ciddi ölüm haberini aldığınızı ve gözünüzden akacak yaşları düşünün, hissedin. Ve eğer hayatta olsaydı ne söylemek isteyeceğinizi düşünün. Ne derdiniz? "Seni seviyorum babacığım", "Hakkını helal et", "İyi ki varsın" vs.

Peki, neden hayattayken söylemeyelim ki bu mükemmel sözleri? Bu yazının sonuna ulaşmadan babanızın ölüm haberinin size ulaşmayacağının garantisi var mı? Ölüm hayatımızın her anında burnumuzun dibindeyken neden ona karşı hazırlıklı olmuyoruz ki?

Ayrıca yukarıdaki cümleler öyle güçlü ki, sizi temin ederim bunları söylediğinizde muhabbetiniz artacak. Hem siz mutlu olacaksınız hem de babanız mutlu olacak.

Son olarak; size bu kardeşinizden bir tavsiyedir ki, sakın ola "Baba" hitabına yabancı olmadan önce babanıza yabancı olmayın.

____
Bu arada babasız olmanın da bazı nimetleri var elbette. Ama onları buraya yazmayacağım. Babalılığın nimetleri anlaşılmadan babasızlığın nimetleri konuşulamaz. O şimdilik biz yetimler arasında özel olarak kalsın.  ;)

Yorumlar